22 Eylül 2009 Salı

İşitme cihazları hakkında





İşitme cihazları hakkında


İŞİTME CİHAZI YAKLAŞIMI


Her cins işitme kaybında mutlaka işitme cihazı kullanılması gerekir mi?

Hayır. Bu anlamda bir örnek burada sunulacaktır. Eğer bir kulağın işitmesi tamamen normalken, diğer kulakta çok ileri derecede alıcı tip işitme kaybı varsa bu kulakta işitme cihazının yararlı olamayacağı düşüncesiyle işitme cihazı kullanılmaz. Bu çocuklar bazen işitemeyen kulak tarafından gelen konuşmaları anlamada sorunla karşılaşılabilirler. Kabakulak enfeksiyonu edinsel olarak tek taraflı, çok ileri derecede işitme kaybına neden olabilmektedir.


Doğumsal alıcı (sensorinöral) tip işitme kaybının rehabilitasyonunda kullanılan işitme cihazı nedir?

İşitme kayıplının işitme ve iletişim kurma yeteneğinin en yüksek düzeye çıkartılması amacıyla sesi şiddetlendirerek ve bazı yönleriyle değişikliğe uğratarak kullanıcıya ileten elektronik cihazlara işitme cihazları adı verilir. Diğer bir söyleyişle, işitme cihazları, sesin şiddetlendirildikten ve kısmen modifiye edildikten sonra kullanıcısına ileten elektronik cihazlardır. Eskiden beri konvansiyonel nitelikte analog işitme cihazları mevcut olmakla birlikte giderek artan sayıda dijital işitme cihazları üretilmektedir.


Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde önerilen işitme cihazının tipi ve özellikleri nedir?

Her iki kulağında işitme kaybı bulunan bir bebeğin doğal olarak her iki kulağının da cihazlandırılması gerekir. Ancak hastanın her bir kulağının frekansa özgü eşikleri saptanarak, uygun olduğu düşünülen işitme cihazının ince ayarlarının yapılması kural olmalıdır. Oktav frekanslardaki subjektif ve objektif eşiklerin 3. basamakta yer alan Odyoloji merkezlerinde saptanması uygun olacaktır. Diğer bir deyişle ayrıntılı odyolojik testlerin işitme cihazlı veya koklear implantlı rehabilitasyon seçeneklerine karar verilecek olan merkezlerde yapılması doğru bir uygulama olacaktır. Aşağıdaki fotoğrafta analog kulak arkası işitme cihazı ile hastanın kulağına özel hazırlanmış kalıp görülmektedir.


Doğumsal sensorinöral işitme kaybının rehabilitasyonunda kullanılan işitme cihazının seçimi nasıl yapılmaktadır?

İşitme cihazları, orta, orta-ileri ve ileri derecede sensorinöral işitme kaybı bulunan bebeklerin konuşmayı öğrenebilmesi için gereklidir. İşitsel uyarılmış beyin sapı potansiyel testi (ABR) ile uyarılmış oto-akustik emisyon testi (OAE) kullanılarak, kabaca işitme kaybının derecesi belirlenen bir bebeğin, zaman geçirmeksizin işitme cihazına kavuşturulması gerekir. Bebeklerdeki kulak kepçesi ile dış kulak yolunun ölçüleri, yetişkinlerden ve birbirlerinden farklılıklar gösterdiği için, her bir bebeğin kendine özgü ölçümlerinin yapılması gerekir. Gerçek kulak ölçümü olarak tanımlanan objektif yöntem sonucunda işitme kayıplı bebeğin işitme eşiklerine göre, formüllere dayalı olarak seçilmiş olan hedef eğriye ulaşılmasını sağlayan işitme cihazının seçilmesi amaçlanır. Bu şekilde, seçilmiş olan işitme cihazı kulağında takılı iken serbest alan işitme eşikleri ölçülerek, daha önce seçilmiş olan işitme cihazının uygun olup olmadığı subjektif davranışsal eşiklere dayanarak denetlenir. Serbest alanda işitme cihazlı eşikler odyogramda işaretlenerek, konuşma muzuna girip girmediği denetlenir. Önceden seçilmiş olan cihazın hastaya yeterli amplifikasyonu sağlayamadığı anlaşılırsa, yerine uygun olanın seçilmesi sağlanır.


Doğumsal sensorinöral işitme kayıplı bir bebeğin normal işitenlere yakın konuşmayı öğrenebilmesi mümkün müdür?

Bu bebeklere ne zaman işitme cihazı veya koklear implant uygulanır?

İşitme kayıplı bir yeni doğanın, işitme cihazıyla rehabilitasyonunun sağlanması ve ailesinin özel eğitime tabi tutularak bilinçli ve bilgili davranması durumunda genellikle okul öncesi dönemde normal işiten yaşıtlarının sözel iletişim becerisine yaklaşması mümkündür. Bu amaçla, işitme kaybının olabildiğince erkenden tanınması, bebeğe cihazlı veya implantlı rehabilitasyonunun erkenden yapılması, bebeğin normal işitenlerle sözel iletişim ortamında bulunması, ailesinin ve kendisinin özel eğitim programına zaman geçirmeden başlatılması önerilmektedir.

SÖZLÜK - TERİMLER

TERİMLER SÖZLÜĞÜ

Atrezik kulak kepçesi:
Kulak kepçesinin doğumsal olarak oluşmaması.

Akustik nörinom:
Denge sinirinde en sık rastlanan selim tümöre verilen isimdir.

Amplifikatör:
Yükseltme aracı.

Buşon:
Kulak kiri.

Doğumsal:
Doğum öncesi ve/veya doğum sırasında gelişen anlamındadır.

Emosyonel yoksunluk:
Organik serebral bozukluklu hastalarda sık görülen duygusal denge kararsızlığını tanımlamak için kullanılır.

Edinsel:
Doğum sonrası gelişen anlamındadır.

Eksternal otit:
Dış kulak yolu iltihabı.

Kraniofasiyal:
Kafatası yapısı (normal/normal olmayan kafatası yapısı) anlamındadır.

Karsinom:
Epitel veya bezsel dokularda oluşan habis tümöral kütle, kanser türü.

Meniere sendromu:
Nöbetler halinde birlikte gelen çevre dönmesine eşlik eden tek kulakta işitme kaybı ve kulak çınlamasıyla karakterize olan bir bozukluktur.

Ototoksik ilaç:
İşitme fonksiyonuna zarar verebilen ilaç.

Östaki disfonksiyonu:
Östaki borusunun işlevinin bozukluğu sonucunda orta kulağın dış ortamla basınç dengesinin kurulamaması.

Presbiakuzi:
Yaşlılığa bağlı giderek beliren ve konuşmanın anlaşılırlığının bozan işitme kaybı.

Dış kulağın rezonans frekansı:
Dış kulak kanalının doğal titreşim frekansıdır, bu frekanslardaki seslerde şiddetlenme gerçekleşir.

Santral İşitme Kaybı:
Problem beyin kabuğundadır. Patoloji iki taraflı olduğu takdirde işitme kaybı ortaya çıkabilir.

Stenoz:
Dışkulak yolunda darlık.

Travma:
Bir organın yapısını bozan ve dıştan mekanik (ezilme, çarpma vs vs) etki sonucu oluşan yerel yara.

Transformatör:
Enerji çevrim aracı.

Kulak çınlamasına nasıl yaklaşılır?

Kulak çınlamasına nasıl yaklaşılır?

Tinnitus Yaklaşımları


Öznel tinnitus

Öznel tinnitus en fazla sensörinöral işitme kayıplarında görülür. Şiddetli gürültüye maruz kalan kişilerde tiz frekanslı işitme kaybı ve bu frekanslarda tinnitus ortaya çıkar. Anemi, kan hastalıkları, hipertansiyon, hiperlipidemi (kan yağlarının yüksekliği), tiroid hastalıkları, şeker hastalığı, migren (periyodik şiddetli baş ağrısı), sifiliz, multipl skleroz, beyin-sapı tümörleri, perilenf fistülü, Paget hastalığı, ototoksik ilaç kullanımı sonucunda tinnitus oluşabilir. Bazı ilaçlar, özelikle yüksek dozda aspirin, steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlar, kinin, çeşitli antibiyotikler ve bazı kanser ilaçları tinnitusa neden olabilmektedir.

İletim tipi işitme kaybına neden olabilen kulak kiri (buşon), orta kulakta efüzyon veya otoskleroz, tinnitusa yol açma olasılığı bulunan ve tedavi edilebilen nedenlerdir.
Tinnitusun önem taşıyan özellikleri tinnitusun şiddeti, frekansı, sürekli olup olmadığı, yerleşimi, psikolojik etkileri, çevre gürültüsünün gösterdiği etkilerdir. Ağrı gibi tinnitus da kişiye özel bir duygudur. Tinnitusunun şiddet ve frekans özellikleri birbirine benzeyen iki hastanın tinnitusa tepkisi birbirinden farklılık gösterebilir.


Nesnel tinnitus

Test edilen kişi tarafından da duyulabilen tinnitus şeklidir. Nabazanla eşzamanlı beliren (pulsatil olan) ve belirmeyenler olmak üzere iki grupta incelenirler.
Pulsatil tinnitusun en sık rastlanan nedenleri arasında glomus tümörleri, vasküler tümörler, hiper tansiyon ve kalp üfürümleri sayılabilir. Pulsatil olmayan nesnel tinnitus nedenleri arasında patent tuba östaki, palatal miyoklonus ve temporomandibuler eklem hastalıkları sayılabilir.


TİNNiTUSTA TEDAVİ

Tedaviden amaçlanan, tinnitus yakınmasına neden olan patolojinin tanınması ve tedavi edilmesidir. Çoğu durmda altta yatan sorun ya tanımlanamaz yada tedavisi olanaklı değildir. İşitme kaybının niteliği, uygulanan saf ses odyometrisiyle kolayca belirlenebilmekte ve işitme cihazıyla işitme kaybının telafi edilebilmesi olanaklı olmalıdır.

Tinnitusun etkisinin azaltılması amacıyla en sık kullanılan yöntem, zaten işitme kaybı da bulunan kulağın işitme cihazıyla amplifikasyondur. Çünkü işitme cihazı yanlızca işitme kaybını telafi etmez, aynı zamanda tinnitusu da maskeler ve rahatsız ediciliğini azaltır. Bu şekilde dış sesli uyaranların tinnitusun kişi tarafından algılanmasını azalttığı, en azından önemli sayıdaki hastada rahatlama sağladığı düşünülmektedir. Önemli derecede işitme kaybı olmayan hastalarda amplifikasyon yapmayan tinnitus maskerleri (sadece tinnitusu baskılamaya yönelik cihaz) kullanabilir.


Öneri

Kafein, alkol, tütün, kırmızı şarap, yıllanmış peynir, aşırı tuzlu gida ile monosodyum glutamat gibi koruyucu maddelerin azaltılması tinnitusun azalmasına yardımcı olabilir.

Önemli yan etkiler yaratmaksızın uzun dönemde tinnitusun tedavisini sağlayan herhangi bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Ancak tinnitusun altında yatan ciddi bir nedenin olup olmadığını bilmeleri, tinnituslu hastalarda önemli ölçüde bir rahatlama sağlayacaktır.

Kulak çınlaması - Uğultu (Tinnitus)



A. TEKTORİAL MEMBRAN
B. BASİLAR MEMBRAN
C. İÇ TÜYLÜ HÜCRELER
D. DIŞ TÜYLÜ HÜCRELER
E. SİNİR LİFLERİ (Mavi ve kırmızı
renklerle gösterilmiştir)


İşitme kayıplarında rastlanan kulak çınlaması nedir?

Kulak çınlaması / Uğultu (tinnitus)

TİNNİTUS (ÇINLAMA)


Tinnitus (Latincede çınlamak), herhangi bir dış kaynağa bağlı olmaksızın ortaya çıkan, işitsel algılamalardır. Yaklaşık tüm yetişkinlerin %30'unda hayatının bir döneminde, tinnitusu yaşadıkları düşünülmektedir. Bunun yanında sensörinöral işitme kayıplıların %80'inin üzerinde tinnitus yakınmasının bulunduğu bildirilmiştir. Genellikle çınlamamanın bilinen ve önem taşıyan nedenlerinin araştırılması gerekir. Sadece hastanın duyduğu çınlamalar (tıbbi söyleyişiyle subjektif tinnitus tablosu) en çok iç kulak hastalıklarıyla birlikte görülür. Bazen standard odyolojik testlere rağmen işitme kaybı da rastlanmayabilir. Tüylü hücrelerde eşleşmenin bozulması teorisi tinnitusun bir boyutunu açıklamakta yararlı olabilir. Dış tüylü hücrelerin tüyleri (stereosiliaları) tektoriyal membranın alt yüzüne yerleşmiş ve bitişik konumdadır, ilerleyen dalgalar alttaki baziler membranı oynattıkça bu uçlar salınım yaparlar Gürültüye maruz kalma ve ototoksik ilaçlar, bu tüycüklerin (tıbbi terimiyle stereosilia'nın) ince yapısını değiştirmekte ve bunların tektoryel membranla olan bağlantılarından ayrılmasına neden olmaktadır. Bu tarzda bir eşleşme ve bağlantı kopukluğu, potasyumdan zengin endolenfin tüylü hücrelerine sızmasına yol açarak zarar gören koklea bölümünde ses algısı olmadan sinyal oluşturma hızını arttırmaktadır. Yüksek frekanslı gürültüye maruz kalanlarda gerçekleşen koklear etkilenme, tipik olarak bazal kıvrımda gerçekleşmekte ve yüksek perdeden çınlamaya neden olmaktadır. Dar bantlı çınlamaya genellikle kokleanın sınırlı lezyonlarında rastlanmaktadır. Her ne kadar kulakta başlasa da, bu tarz sinyaller, sonuçta beyinde hissedilmektedir.


Çınlama veya uğultu iki kulakta veya kafa içinde hissedilebilir. Tek taraflı ya da iki taraflı olarak algılanabilir. Tüm tinnitus hastalarının % 95 inde tinnitusu sadece hasta tarafından duyulabilmektedir. Tinnitus, kabaca iki farklı şekilde gözlenir:


- Öznel tinnitus:
Tüm tinnitus hastalarının % 95 inde yanlızca yanlızca hasta tinnitusu duyabilir dışarıdan başkaları tarafından duyulmaz.


- Nesnel tinnitus:
tinnituslu hastaların % 5 inden daha azında hasta tinnitusu duyabilirken dışarıdan başkaları da tinnitusu duyabilir .

Sık sorulan sorular

Sık sorulan sorular


- Bebekte konuşmanın öğrenilmesini etkileyen faktörler nelerdir?

Öncelikli olarak bebekte aşağıda sıralanan yapıların ve işlevlerinin normal olmasıdır: normal işiten bir kulak, normal zeka-konuşmayi etkileyen sinir ve kas yapılarının normalliği-konuşma organlarının normalliği-uygun bir anadil konuşma ortamı, yakın çevrenin sevgisi ve ilgisi, uygun motivasyon. Ayrıca sağlıklı konuşma gelişimi için, konuşmayı engelleyebilecek hastalıkların bulunmaması, zihinsel gelişim gerliği, işitme kaybı, otizm, dil ve konuşma hastalıklarının da bulunmaması gerekir.


- Bebeklerde konuşma ve iletişimi bozan hastalıklardan en sık karşılaşılan hastalıklar ve bunlardan tanınması kolay olanlar hangileridir?

Konuşma gelişimini engelleyen faktörlerlerden en sık rastlanan, zihinsel gelişim geriliğidir. Daha sonra, karşılaşılan engeleyici faktör ise işitme kaybıdır. Ancak bu faktörlerden sadece işitme kaybı doğumdan hemen sonra tanınabilmektedir.



- Ülkemizde bebeklerin konuşmayı öğrenebilmelerini engelleyen en sık nedenlerden birisi işitme kaybı olduğuna göre bir bebekte işitme kaybının tanınması için konuşmanın gelişimin izlemek doğru bir yöntem midir?

Hayır. Konuşmanın geri olduğu anlaşıldıktan sonra yani 2-3 yaşlarına geldiğinde konuşmayı öğrenmek için duyarlı olduğu dönem geçmek üzeredir.


- Eğer konuşmadaki gecikmenin saptanması suretiyle işitme kaybının tanınmasında gecikmeye neden oluyorsa hangi faktörlere ve hangi belirtilere bakarak işitme kaybının tanınması gerekir?

Aileler bebeklerinde konuşmanın öğrenilmesinde gecikme olup olmadığına da dikkat edebilirler, fakat erken farketmek için daha çok insan sesine reaksiyon verilmesi önemlidir. İlk altı ayda agulama sesi normal isitenlerde de işitme kayıplılarda da hemen hemen aynıdır. Bu seslere bakarak tanınamaz. Ancak bu aylarda bebeğin görmesi mümkün olmayan bir noktadan çıkarılan sese bebeğin başını çevirip çevirmediği, gözlerini kırkıp kırpmadığı gibi tepkiler değerli ipuclarını verebilir.


- Türkiye'de işitme kaybı, diğer ülkelere kıyasla daha farklı bir sıklıkta mıdır?

Ülkemizin sosyoekekonomik yönden geri bölgelerinde evde ve sağlıksız doğumlarla akraba evliliklerinin sıklığından dolayı bulunduğu gözönüne alınacak olursa oldukça sık olduğu anlaşılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerinde 1000'de 1-2 iken ülkemizdeki yeni doğanlardaki işitme kaybı oranının 1000'de 2-3 oranında olduğu belirlenmistir. Ancak yenidoğan yoğun bakım servislerinde bu oran, 100'de 1 ile 3'lere yükselebilmektedir.


- İşitme kaybı bir tür iletişim bozukluğu yapan bir hastalık ise bunun giderilmesi mi, yoksa önlenmesi mi daha kolay ve ekonomiktir?

Amerika'da yapilan maliyet-etkinlik araştırmalarına göre işitme kaybının ve zihinsel özürlülüğünün önüne geçilmesi herşeyden önce sağlıklı ve oldukça ucuz olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, ülkemizde bu sorunların ortaya çıkmasını azaltmak amacıyla 1. ve 2. dereceden kişilerin birbirleriyle evlenmemeleri gerekir.


- İşitme kaybını doktora danışmadan annelerin tanıması mümkün müdür?

Ailelerin kendi başlarına yapabilecekleri bazı gözlemler oldukça yararlıdır:

• Bebeklik döneminden itibaren hafif uykuluyken, uykuya dalarken orta şiddette a\e\i\u gibi sesleri duyunca uykusundan uyanıyor mu!

• Altinci ayindan sonra yandan arkadan gelen orta şiddetteki seslere doğru yönelebiliyor mu?

• Dokuzuncu ayından sonra ismine dönüp bakıyor mu?

• Bir yaşını tamamlayinca anlamlı bir sözcük üretebiliyor mu?

• 1.5 yaşını aştıktan sonra söylenen bir komutu yerine getirebiliyor mu?


- İşitme kaybının önlenmesi kolay olmuyorsa, işitme kaybına erken tanı konmasının ne gibi avantajları olabilir?

Erken tanındığı zaman beyin henüz konuşmayı öğrenmek icin gelişimini henüz tamamlamamıştır. Konuşmanın öğrenilmesi için önemli ve duyarlı dönem henüz atlatılmamıştır. İşte ancak bu şekilde erken dönemde konuşma sesleri bebeğe iletilebilirse, uygulanan eğitim sonuç verebilir ve işitme kayıplı bebeğe normallere yakın konuşabilmesi olanağı sağlanabilir. Oysa işitme kaybının varlığı geç farkedilen, böylece örneğin 5 yaşından sonra işitme cihazı uygulanarak geç konuşma sesleriyle tanışan bir bebeğin konuşmayı öğrenmesi aynı derecede başarılı sonuç vermez.

Kısaca uygun koşullar şunlardır: Doğumla birlikte işitme kaybının erkenden tanınması, işitme kaybına neden olan hastalığa tanı konması (kalıtımsal/gebelikkaynaklı/enfeksiyon kökenli gibi), gerekirse tibbi tedavinin uygulanması, ailenin kısa zamanda işitme kaybının varlığına adapte olması, ailenin bebeklerindeki özel sorun hakkında bilinçlendirilmesi, 6 aylık olmadan bebeğin kulağına uygun kulak kalıplı işitme cihazlarına kavusturulması ve ailenin özel konuşma eğitimine tabi tutulmasıdır.


- Doğumsal işitme kayıpları annenin doğumdaki yaşadığı tıbbi sorunlara mı bağlıdır, yoksa kontrol edilemeyen kalıtımsal faktörlere mi bağlıdır?


Sosyoekonomik yönden geri kalmış yörelerdeki annelerin bebeklerinde doğumda yaşanan olumsuz faktörler ile kalıtımsal faktörler, ileri yörelerdekinde ise özellikle kalıtımsal faktörler ön plana çıkmaktadır.



- Bir bebekte işitme kayıplı zamanında tanındığı takdirde bu bebek hangi süreçlerden geçerek konuşmayı öğrenebilir?

Önce anne ve babasının konuşmasına tanık olarak ve onları taklit ederek konuşmayı ogrenmeye başlar. İlk dönemlerden itibaren bir papağan gibi anlamaksızın konuşmayı taklit ettirmeye çalışmak genellikle olumlu sonuç vermez. İlk günlerden itibaren bebeğin normalde birbiriyle konuşan iki yetişkin gibi sözlü diyaloğa dayalı iletişim ortamı yaratarak konuşmayı öğrenmesini sağlayabiliriz

KOKLEAR İMPLANT NEDİR, NE DEĞİLDİR ?



KOKLEAR İMPLANT NEDİR, NE DEĞİLDİR ?

KOKLEAR İMPLANT YAKLAŞIMI

Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde ne zaman işitme cihazı ve ne zaman koklear implant uygulanması gerekir?

Doğar doğmaz işitme kaybının varlığı kesinleşen bir bebeğe en kısa zamanda işitme cihazı uygulanır. Özellikle konuşma seslerine en fazla duyarlı olduğu bu dönemde beyin konuşma seslerinden yoksun bırakılmamalıdır. Bu nedenle, yukarda belirtildiği üzere, Ulusal Yenidoğan İşitme Taraması programının temel hedefi, doğar doğmaz işitme kaybının tanınması ve en geç ilk altı ay içinde, bebeğe özel seçilmiş işitme cihazı veya koklear implantın kullanılmasıyla birlikte bebek ve ailesi için özel eğitim sürecinin başlatılmasıdır.

İleri ve çok ileri derecede işitme kayıplı bir bebekte işitme cihazı sıklıkla 3-6 ay kadar kullanılmakta, böylece bebeğin serbest alanda cihazlı ve cihazsız işitme eşiklerinin test edilmesi suretiyle bebeğin gerçek duyma eşiklerine ulaşılmaktadır. İşitme cihazıyla birlikte sözel uyaranlara duyarlılığının gelişmediği anlaşılacak olursa, zaman geçirmeden koklear implant uygulamasına geçilmektedir.


* Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde kısaca koklear implant endikasyon kriterleri nelerdir?

- Genellikle doğduktan sonraki ilk 6 ayda implant uygulamasının uygun olmadığı kabul edilmektedir. Kafatasının gelişimini izin vermek açısından, 12-14 aylarından sonra implant uygulanabilir.

- Öncelikle en az en az 3 ay süreyle işitme cihazlı rehabilitasyonun uygulanmış olması beklenir.

- İmplant uygulanacak kulakta koklear sinirin mevcut ve normal çapta olduğunun anlaşılması gerekir.

- Sensorinöral işitme kaybının düzeyinin ileri ve çok ileri derecede olması.

YENİDOĞAN İŞİTME TARAMASI MERKEZLERİ

YENİDOĞAN İŞİTME TARAMASI MERKEZLERİ


AFYON
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- AFYON ZÜBEYDE HANIM DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


AYDIN
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- AYDIN DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


BALIKESİR
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- BALIKESİR DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


DENİZLİ
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- DENİZLİ DEVLET HASTANESİ


İZMİR
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- İZMİR YEŞİLYURT ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
- İZMİR EGE DOĞUMEVİ VE KADIN HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
- DR. EKREM HAYRİ ÜSTÜNDAĞ KONAK DOĞUMEVİ
- DR. BEHÇET UZ ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİ


MANİSA
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- MANİSA DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


İSTANBUL
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- İSTANBUL SSK BAKIRKÖY HASTANESİ
- SÜLEYMANİYE KADIN VE ÇOCUK HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
- ZEYNEP KAMİL KADIN VE DOĞUM HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ


SAKARYA
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- SAKARYA DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


YALOVA
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- YALOVA DEVLET HASTANESİ


ELAZIĞ
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- ELAZIĞ SARA HARUN DOĞUMEVİ


BOLU
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- BOLU İZZET BAYSAL DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


BARTIN
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- BARTIN DEVLET HASTANESİ


BURDUR
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- BURDUR DEVLET HASTANESİ


ANTALYA
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- ANTALYA DEVLET HASTANESİ
- ALANYA DEVLET HASTANESİ
- ANTALYA HASTANESİ


ÇANKIRI
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- ÇANKIRI DEVLET HASTANESİ


BURSA
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- BURSA ZÜBEYDE HANIM DOĞUMEVİ


KONYA
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- KONYA DR. FARUK SÜKAN DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


AKSARAY
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- AKSARAY ŞAMMAS VEHBİ EKECİK DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


SİVAS
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- SİVAS 1. İZZETTİN KEYKAVUS DEVLET HASTANESİ


KAYSERİ
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- KAYSERİ PROF. DR. FERHAN ÖZMEN DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


ERZİNCAN
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- ERZİNCAN DEVLET HASTANESİ


MALATYA
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- MALATYA DEVLET HASTANESİ


ADIYAMAN
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- ADIYAMAN DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ


GAZİANTEP
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- GAZİANTEP 75.YIL KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM HASTANESİ


AĞRI
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- AĞRI DEVLET HASTANESİ


ÇANAKKALE
KOORDİNATÖR DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
- ÇANAKKALE DEVLET HASTANESİ


ANKARA
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- ANKARA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
- ETLİK KADIN HASTALIKLARI EĞİTİM HASTANESİ
- POLATLI DUATEPE DEVLET HASTANESİ
- ZÜBEYDE HANIM DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ
- ZEKAİ TAHİR BURAK KADIN SAĞLIĞI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ


KIRKLARELİ
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- LÜLEBURGAZ DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


ZONGULDAK
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- ZONGULDAK DEVLET HASTANESİ


ESKİŞEHİR
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- ESKİŞEHİR DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


ISPARTA
KOORDİNATÖR
- ISPARTA DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


MERSİN
KOORDİNATÖR
- MERSİN DEVLET HASTANESİ


ÇORUM
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- ÇORUM DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


YOZGAT
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- YOZGAT BOZOK DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ
- SORGUN DEVLET HASTANESİ


ADANA
KOORDİNATÖR ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
- ADANA DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ
- ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BALCALI HASTANESİ


SAMSUN
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- SAMSUN DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


HATAY
KOORDİNATÖR
- HATAY DOĞUM VE ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


KAHRAMANMARAŞ
KOORDİNATÖR
- KAHRAMANMARAŞ KADIN DOĞUM VE ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİ


TRABZON
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- TRABZON DOĞUM HASTANESİ


ŞANLI URFA
KOORDİNATÖR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
- ŞANLI URFA KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM HASTANESİ
- ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİ
- VİRANŞEHİR KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM HASTANESİ
- VİRANŞEHİR ÇOCUK BAKIMEVİ HASTANESİ


ERZURUM
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- NUMUNE HASTANESİ
- NENE HATUN KADIN VE DOĞUM HASTANESİ


DİYARBAKIR
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- DİYARBAKIR DOĞUM VE ÇOCUK EVİ HASTANESİ


MARDİN
KOORDİNATÖR MARMARA ÜNİVERSİTESİ
- MARDİN KIZILTEPE DEVLET HASTANESİ
- MARDİN DEVLET HASTANESİ


VAN
KOORDİNATÖR GAZİ ÜNİVERSİTESİ
- VAN KADIN VE ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİ
- ERCİŞ DEVLET HASTANESİ


HAKKARİ
KOORDİNATÖR
- YÜKSEKOVA DEVLET HASTANESİ


KIRIKKALE
KOORDİNATÖR
- KIRIKKALE KADIN DOĞUM VE ÇOCUK HASTANESİ

Tedavi yöntemleri

İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri

Tedavi yöntemleri

.....

Çocuklarda tarama testi - ABR testi




İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri


Çocuklarda tarama testi

ABR testi;

O-ABR

İşitsel Beyin Sapı Cevabı (ABR)

İşitsel beyin sapı cevabı (ABR) cihazı ses uyarısına karşı oluşan elektro ensefalografik(beyin dalgaları) dalgaları bebeğin başına yerleştirilen elektrodlarla kaydeder. ABR cihazı ile yapılan tarama sırasında bebeğin sakin veya uyku halinde olması gerekir. Orta ve dış kulak yolunda bulunan sıvı ve kalıntılardan etkilenmez. ABR işitme sinirinin ve beyin sapı işitme yolunun fonksiyonunu ölçer.

İşitmeyi hasta hekim işbirliği gerektirmeksizin objektif olarak ölçen test yöntemidir. İşitsel Beyin Sapı Cevabı [Auditory brain stem response (ABR)]. ABR, hasta uyumu gerektirmediği için küçük çocuklarda, yaşlı bilinci kapalı ve zeka geriliği olan hastalarda rahatça kullanılabilir. İşitmeyi objektif olarak değerlendirme imkanı verir

ABR, klinik uygulamalarda en çok işitme eşiklerinin tespitinde ve retrokohlear patolojilerin tanısında kullanılır. Potansiyel işitme kaybı yaratabilecek sistemik hastalıklarda işitme kaybı açısından bir erken tanı aracı olarak kullanılabilir.

Çocuklarda tarama testi - Tarama emisyonu




İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri

Çocuklarda tarama testi

Tarama emisyonu

Otoakustik emisyon cihazı (TEOAE) ses uyarısına karşı iç kulağın (kokleanın) oluşturduğu ses dalgalarını dış kulak kanalına yerleştirilen minyatür bir mikrofon ve buna bağlı mikrobilgisayar ile kaydeder. İşlevi bozulmuş kokleada emisyon alınamadığı için işitme taraması için tercih edilen bir yöntem olmuştur TEOAE cihazı ile yapılan taramalar ABR taramalarından daha hızlı olmasına rağmen dış kulak yolu ve orta kulakta sıvı veya kir bulunması halinde test etkilenir.


Emisyonun uygulanması:

Otoakustik emisyon testi akustik olarak izolasyonu yapılmış ortamlarda uygulanması ideal olmasına rağmen tarama programında bu koşulları sağlamak mümkün değildir. Ortam gürültüsünün 50dB yi aşmadığı sessiz ortamlarda uygulanabilir.

Doğumdan sonra dış kulak yolunda doğum sıvısı kalıntıları 24 saat içinde kendiliğinden temizlenir. Bu nedenle yenidoğanların taburcu edilmelerine yakın test edilmeleri uygun olur. Sadece kulak yolunda sıvı varlığına dayanarak bebeğin işitme testlerinden kalması olasılığını azaltmak amacıyla testin yapılması geciktirilir. Ancak anne ve bebek hastaneden çıkmadan önce en az iki kez bebek işitme testine tabi tutulması gerekebilir.

Karnı doyurulduktan yarım saat sonraki dönem seçilirse, bebeğin doğal uykusunda test edilmesi mümkün olur. Akustik probun bebeğin kulağına yerleştirilmesinden testin tamamlanmasına kadar geçen süre her bir kulak için en fazla 5 dakikadır. Uygulayıcının deneyimi arttıkça test süresi kısalmaktadır.

Testin sonucu, geçti/kaldı şeklinde değerlendirilir. Bu test işitme kaybının derecesini göstermez sadece iç kulağın işlevini yansırtır. Bebeğin testi geçememesi işitme kaybının dışında başka nedenlere de bağlı olabilir (örneğin, dış kulak yolunun kulak kiri ile tıkanması veya kulak yolu anomalileri gibi). Tekrarlanan testlere rağmen bebeğin bir veya iki kulağının testi geçemediği durumlarda ikinci bir tarama testi olarak tarama işitsel uyarılmış beyinsapı testi (ABR testi) uygulanır.

Konuşma odyometrisi

İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri

Odyometri

Konuşma odyometrisi

Konuşma odyometresi, pediatrik odyolojik değerlendirmede çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır. Özellikle, uygulanan diğer testlerin sağlamasının yapılması açısından yararları olabilmektedir. Ancak, frekansa özel cevap elde edilemediği için pediatrik grupta mevcut olan işitme kaybının konfigürasyonunun belirlenmesinde tek başına yeterli değildir.

Ayrıca bu test sonuçaları işitme cihazı gerekliliğinin tespiti ve ne kadar faydalı olabileceği konusunda önemli bilgiler verir.Uygulanacak işitme cihazının tipi ve modeli konusunda (analog,dijital,kulak içi,kanal içi,kulak arkası ,gözlük tibi...)değerlendirilecek önemli skorlardır.

Konuşma odyometrisi odyometrik araştırma metodlarının tamamlayıcı parçasını oluşturur. İşitme yeteneği ve konuşmayı anlama insanın iletişim açısından pür ton sesleri duymasından daha önemlidir. Bu yüzden konuşma odyometrisinin tanı ve tedavide büyük önemi vardır.

Konuşma sesi 100 ile 8000 Hz arasında bir akustik imaj gibi algılanır. Vokal işitme kaybı iki heceli kelimeler listesi ile ölçülürken, diskriminasyon (normal anlaşılabilirlik) tek heceli kelimeler yardımıyla ölçülür.

Konuşma ya da test materyali bir teybe kaydedilir ve hastaya ya bir kulaklık yoluyla ya da serbest bir ortamda değişik ses seviyelerinde bir hoparlör yardımıyla dinletilir. Her bir ses seviyesinde doğru olarak anlaşılabilen sayı, kelime ve cümlelerin yüzdeki hesaplanır.

Konuşmanın anlaşılabilmesinin ses şiddeti seviyesine bağlılığı konuşma odyometrisiyle test edilir. Standardize Freiburg konuşma testinde ilk olarak çok heceli cümleler kullanılır. Bu işitme kaybının hızlı, kabaca bir tahmini sağlar.

Normal işitmesi olan biri 18.5 dB deki sayıların %50 sini anlar. Bu normal değer bu test için bir standart oluşturur. Buna ek olarak bu tek hece testinin amacı anlama yüzdesini bulmak ve ses şiddetini giderek arttırarak %100 anlama değerlerini bulmaktır. Normal biri tek hecelilerin %100 ünü 65 dB de (bazen 50 dB de) duyarken konuşmanın %100 anlaşılabilmesi normal kişilerde dahi 50 dB altındaki ses şiddeti değerlerinde sağlanamamaktadır.


Uygulama

Saf ses ölçüm sonuçlarına göre hesaplanan hastanın rahat duyabileceği ses yüksekliğinde üç heceli kelimeler odyometre cihazının kulaklıkları vasıtasıyla hastanın kulağına okunur ve hastanın tekrar etmesi istenir,bu şekilde ses azaltılarak devam eder, hastanın en az ses şiddetinde duyabildiği seviye rahat konuşmayı alma eşiği olarak tepit edilir(SRT). Bu sonuca göre hesaplanan hastanın en rahat dinleme seviyesi belirlenir (MCL) iki heceli kelimeler okunarak hastanın tekrar edebildiği kelime sayısı yüzde olarak kaydedilir(% SD)Bu değer işitme cihazı uygulaması önemlidir.

Saf ses odyometrisi


SESSİZ KABİNDE ODYOMETRİ TESTİ







İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri

Odyometri

Odyometri Cihazları

Odyometreler, işitme duyarlığının ölçülmesi amacıyla kullanılan elektronik cihazlardır. Bu cihazlar sayesinde saf sese ve konuşma seslerine duyarlılık ölçülebilir.


Saf ses odyometrisi

Saf ton sesler verilerek işitme eşiğini saptamaya yarayan subjektif bir yöntemdir. Elde edilen grafiğe odyogram denir. Kullanılan odyometre aygıtlarında hava ve kemik yolu eşitleri birbirine çakışacak tarzda kalibre edilmiştir.

250, 500, 1000, 2000, 4000, 8000 Hz frekanslı saf sesler kullanılır. Saniyedeki devir sayısına göre bu seslerin birimi Hertz (Hz) olarak ifade edilir. Sesin şiddeti ise 0-120 arasındadır; ses şiddet birimi desiBel (dB) olarak tanımlanır.

Odyogramda işaretlemelerde sağ kulak için kırmızı renk , sol kulak için mavi renk kullanılır. Bu şekilde hastanın saf seslere karşı işitme eşikleri saptanır. Aşağıdaki odyogramda her iki kulakta sesnsorinöral tip işitme kaybı gözlenmektedir. Her iki kulakta saptanan 67 dB İşitme Düzeyi ortalama orta derecede işitme kaybıyla uyumludur.


NORMAL İŞİTME
Eşik ortalaması 15 dB HL 'nin altındadır

SINIRDA NORMAL İŞİTME
Eşik ortalaması, 16 - 25 dB HL arasındadır (Bu düzeydeki eşiklerde hafif konuşmayı anlamada sorun çıkmaz

HAFİF DERECEDE İŞİTME KAYBI
Eşik ortalaması, 26 - 40 dB HL arasındadır (Sadece hafif konuşmayı anlamada sorun olabilir)

ORTA DERECEDE İŞİTME KAYBI
Eşik ortalaması, 41 - 55 dB HL arasındadır (Normal konuşma sesini anlamada sorun olabilir)

ORTA DERECEDE İLERİ İŞİTME KAYBI
Eşik ortalaması, 56 - 70 dB HL arasındadır (Yüksek sesle konuşanları anlamada sıklıkla sorun olabilir)

İLERİ DERECEDE İŞİTME KAYBI
Eşik ortalaması, 71 - 90 dB HL arasındadır (Konuşanları anlamak için çok yüksek sesle bağırmak veya sesin işitme cihazlı amplifikasyonu zorunludur)

TOTALE YAKIN İŞİTME KAYBI
Eşik ortalaması, 90 dB HL'yi aşkındır (Konuşulanları anlamak için sesin iki kulağa takılan işitme cihazı aracılığıyla yükseltilmesi de iletişim için yeterli olmaz, koklear implant uygulaması gereklidir)

Odyometri

İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri


İşitme kayıplarının tanısı ve tedavi yöntemleri


Odyometri

Odyometreler, kalibre edilmiş saf ses üreten, konuşma ve çeşitli maskeleme sesleri çıkartan, bir uygulayıcı tarafından maniple edilen (mikrofonlu, kulaklıklı ve kemik yolu için vibratörlü) cihazlardır. Basit ve kompleks tipleri vardır.


ODYOMETRİK MUAYENE NEDİR:

İşitmenin ölçülmesi ve işitme fonksiyonlarının değerlendirilmesine odyometrik muayene denir. Bu ölçümlerde kullanılan cihazlara odyometre denir.


İşitme iki şekilde gerçekleşir;

1- Hava yolu: Havada yayılan ses dalgalarının kulak kepçesi tarfından toplanarak dış kulak kanalına iletilmesi oradan da kulak zarı ve orta kulak yapılarına ve daha sonra iç kulağa iletilmesini sağlayan işitme yoludur.

2- Kemik yolu: Ses dalgalarının kafatası kemiklerinin titreşimleri aracılığıyla direkt olarak iç kulağa iletilmesini sağlayan işitme yolu.
Normal işiten bir kulakta doğal iletişim yolu olan hava yolu ile işitme kemik yolu ile işitmeden daha iyidir


ODYOLOJİK İNCELEME YÖNTEMLERİ NELERDİR:

Tonal Odyometri:

A- Saf ses Eşik Odyometrisi: Saf sesler verilerek işitme eşiğini saptayan işitme testlerinin standart yöntemidir ("olmazsa olmaz bir test").

B- Eşik Üstü Testler: Duyma eşiği ile rahatsız olma eşiği arasındaki işitme alanını inceleyen testlerdir.


2- Konuşma Odyometrisi : İnsan sesinin uyaran olarak kullanarak odyometrik değerlendirme yapılmasına konuşma odyometrisi denir.


3- Objektif Odyometri:

- Admittansmetri: Orta kulak işlevlerini araştırmaya yarayan bir testtir.

- Elektrokokleografi (ECochG): İç kulak hastalıklarının tanısında yararalanılan bir testtir.

- İşitsel Uyarılmış Beyin sapı Potansiyel Testi (ABR): Elektrodlardan yararlanılarak işitme işlevini değerlndirmekte kullanılan bir testtir.

Yukardaki Testlerin Uygulanma Yöntemi
· Test yapılan ortam sessiz olmalıdır.
· Ölçüm özel sessiz kabinlerde yapılması uygundur.
· Hava yolu ölçümü kulaklıklar kulak üzerine tam olarak yerleştirilerek yapılır.
· Kemik yolu olçümü yapılırken de kemik yolu vibratörü mastoid kemik üstüne (kulak kepçesinin arkasında kalan kemik çıkıntı) yerleştirilir.

Saf ses eşik odyometrisi testine başlamadan önce hastaya değişik tonlarda sinyal sesleri duyacağı ve duyduğunda elindeki sinyal düğmesine basması söylenir. Ses uyaranlarından örnek vererek duyacağı ses ve elindeki sinyal düğmesine basma zamanı gösterilir. Testi yapan kişiyle testi yapılan kişi karşı karşıya oturmamalıdır. Ancak böylece hasta uygulayıcının el haraketlerini ve ölçüm cihazını göremez. Hastaya sesleri dinleyeceği ve bunların cok azının duyulabileceğine karşın bir çoğunun işitilmesinin güç olacağı söylenir. Hastanın cok dikkatli olması ve sesi duyduğu anda elindeki butona basması söylenir.

Hastaya direktifler şu şekilde verilebilir.

"Ben şu gördüğünüz kulaklıkları kulağınıza takacağım. Bunlardan bazı düdük ve ıslık sesleri işiteceksiniz;bazıları alçak tonda olacak. Her ses işittiğinizi düşündüğünüzde elinizdeki butona basın.Ses kesildiğinde elinizi butondan kaldırın.Hangi kulağınız daha iyi işitir? önce o kulağınız ölcülecek. Unutmayın bazı tonlar kolaylıkla işitilebilecek şekildedir. Fakat çoğunun işitilmesi güçtür. Onun için iyice dinlemelisiniz.Ses işittiğiniz zaman hatta işittiğinizi zannettiğiniz zaman butona basmalısınız." Bu şekilde elde edilen eşik değerler odyograma işaretlenir.

Yeni doğan bebekler ne zamandan itibaren konuşmayı anlamaya başlarlar?


ANNE VE BABALARIN BEBEKLERİYLE SÖZEL İLETİŞİM KURMA GİRİŞİMLERİ

Yeni doğan bebekler ne zamandan itibaren konuşmayı anlamaya başlarlar?

Bebekler konuşmayı öğrenmeye doğar doğmaz başlamaktadır. Tüm bebekler, doğumdan sonraki ilk altı ay süresince bebekler çevresindeki konuşmaları pasif olarak dinlemekle geçirir ve içgüdüsel sesler çıkarırlar. Bebekler işitme kayıplı olsa da ilk altı aylık dönemde içgüdüsel sesleri çıkarabildikleri belirlenmiştir. Agulama olarak tanımlanan bu sesler, bebeğin çevresinde duyduğu seslerden ve dilden bağımsız ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu düşünceyi destekleyen bir gözlem değişik dil ortamlarında yaşayan bebeklerin çıkarttığı seslerin büyük oranda birbirine benzer olmasıdır. En az altı ay süreyle geçirilen bir dönemden sonra bebekler, kendi anadilindeki sesleri yeterli derecede duyduktan sonra, bu dile özgü en kolay sesleri üretmeye başlayacaktır. Bu bakış açısına göre, ilk altı aylık dönemde anne ve babaların, bebeklerinin ürettiği konuşma seslerine bakarak, işitmesinin ve konuşmanın normal seyrettiğine karar vermeleri mümkün değildir. Bunun nedeni, çocukların duydukları seslerin anlamını bilmemeleri, sesleri duymasalar bile kendilerine söylenen sözlere tepkilerini daha çok yüz-göz ifadelerini dikkate alarak vermeleridir. Konuşma seslerinin duyulması, özümlenmesi ve taklit edilmesi süreci her çocukta farklı farklı zamanlarda gerçekleşmektedir. Anne ve babaların kendi çocuklarında bu sürecin normal seyredip seyretmediğini takdir etmeleri genellikle kolay olmaz, özellikle geç konuşan çocuklarda bu belirsizlik daha fazladır. Bu dönemde bebek, anlamını bilmeksizin, duyduğu sesleri taklit etme becerisini geliştirmek üzere hareket geliştirici egzersizler yapmaktadır. Bebekler dinlediği konuşma seslerini kısmen beceriksizce ve anlamını bilmeden taklit etme çabası vermeye başlarlar. Konuşma sesleri, heceler şeklinde ve birbirinden bağımsız olarak taklit edilmektedir. Ancak bu dönemden itibaren anne ve baba ile çocuk arasındaki sözel iletişimin karşılıklı diyalog tarzında gelişmesi gerekir. Anne, kısa fakat anlamlı cümlelerle çocuğa seslenir ve kısa bir süre duraklayarak bebeğin kendi sözcükleriyle yanıt vermesini bekler. Bu şekilde aslında anne ile çocuk arasında yaşam boyu sürecek anlamlı ve sıcak bir diyalogun ilk adımları atılmaktadır.


Yeni doğan bir bebekte dil gelişiminin kısa öyküsü

Anne ve babalar, kendilerinin çocuk ile aralarında kurulan sağlıklı bir diyalogun aslında çocuğun konuşmayı öğrenmesinin en emin basamakları olduğunun bilincine varırlarsa, anneler doğar doğmaz bebekleriyle diyalog kurmaya başlayacaktır. Elbette konuşulacak konuların bebeğin ilgi alanına girmesi gerekir. Örnek vermek gerekirse, uykusundan uyanan bir bebeğe, “iyi uyudun mu?” “Benim yavrum uykusundan uyanmış mı?” “Karnın acıktı mı yavrum?” gibi...Örneklerden de anlaşılacağı üzere, bir bebeğin temel gereksinmeleri dikkate alınarak, ilgisini çekebileceği konular tercih edilmelidir. Aslında bebeğin söylenen her kelimeyi anlaması mümkün değilse de bebeğin diyaloga zorlanması önem taşımaktadır. Konuşma seslerin özellikle inişli-çıkışlı olması tercih edilir, hatta biraz da gülümseyerek ses tonumuzu buna uygun hale getirmemiz gerekir. Bebeği güldürecek tarzda, yüz hareketlerinin olumlu bir etkisinin olacağı da göz önüne alınmalıdır.

Beynin gelişiminde, özellikle bilişsel işlevlerin kazanılmasında dil ve konuşmanın gelişiminin çok önemli rolü vardır. Beynin değişik alanlarının gelişimine katkı sağlayan, işiterek konuşma becerisinin edinilmesi için ön koşul, işitme duyusunun normal veya normale yakın olmasıdır. Ancak bu ön koşul tek başına yeterli olmaz, çünkü bizim anladığımız anlamda bir dilin gelişimi insanoğluna özeldir ve bir bebekte doğduktan sonraki süreçte gelişen, karmaşık bir beceridir. Bu bağlamda bebeğin dil gelişimi için bebeğin beyninin birçok işlevinin örneğin istemli hareketlerin, görme, zeka, dikkat, hafıza ve öğrenme gibi birçok becerinin normal veya normale yakın olmasına gerek vardır. Bu becerilerden bazılarının normalden çok kötü olması durumunda, ana dilin öğrenilmesi ve konuşmanın edinilmesi, olumsuz bir biçimde etkilenebilir.


Çocuklardaki sağlıklı bir dil gelişiminin ve konuşmanın erken öğrenilmesinin önemi var mıdır?

Çocukların dil ve iletişimsel gelişimlerini sağlayabilmek, kişisel başarılarında çok ön planda rol almaktadır. Sağlıklı ve coşkulu bir iletişim becerisine sahip olan annelerin ve babaların da benzer çocuklarının olması, uygun bir ortam hazırlanması ve güzel bir model oluşturduklarından dolayı özellikle kolayca gerçekleşir. Dolayısıyla bu nitelikler, kalıtımsal olmaktan çok, sonradan kazanılan türdendir. Sağlıklı ve coşkulu iletişim becerisinin kalıtımsal olarak anneden çocuğa geçmesi beklenmez. Ancak doğduktan sonra kendisine örnek aldığı, model aldığı, kendi aralarında sağlıklı ve coşkulu iletişim içinde bulunan anne ve babasının olmasının iletişim becerisinin gelişimi açısından olumlu bir etkisinin olacağı kabul edilmektedir. Böylece sağlıklı ve coşkulu iletişim bir ortamını, standart bir ilişki tarzı olarak algılaması beklenir. Anne ve baba çocuklarının iletişim becerisi üzerine olumlu etkide bulunmak istiyorlarsa öncelikli olarak ona iletişim becerisinin geliştirilebileceği bir ortamın ve sosyal çevrenin oluşturulması gereklidir. Becerileri mevcut, normal yapıda olduğu anlaşılan bir bebeğin çevreden profesyoneller tarafından desteklenmesi gerekmez, anne-baba ve yakınlarının sevgisi, ilgisi ile iletişim kapasitesini maksimum düzeye çıkartabilir.


Bebeğin çevresindeki iletişim ortamının konuşmanın gelişimi üzerine etkisi var mıdır, yoksa bu beceri doğuştan kazanılan bir beceri midir?

İlginç bir birliktelik, çocukların 1 yaş civarında hem yürümeyi, hem de tek sözcüklerle de olsa konuşmayı öğrenmeleridir. Yapılan araştırmalara ve gözlemlere göre yaşamının ilk 1 yıllık döneminde, beşiğinin dışına bırakılmayan ve adeta beşiğine hapsedilen bebeklerin hareketlerinin ve motor gelişimlerinin oldukça yavaş seyrettiği ve bazılarının ayakta durmak için 12 ay yerine 21. aya dek beklediği gözlenmiştir. Bundan çıkarılabilecek sonuç, bebeklerin doğal ve özgür bir biçimde ince ve kaba istemli hareketlerin gelişmesi ortamının sağlanabileceği yaş döneminde bu becerilerin gelişmesine uygun ortamda özgürce hareketleri yapabilme olanağı sağlanamazsa, bebeklerde gelişme zaman içinde ileriye doğru sarkmaktadır.


İletişim becerileri temelde içgüdüsel değil, edinsel becerilerse anne ve babaların bu becerinin kazanılmasında rolü nedir?

Bu açıdan bakıldığında da, anadil öğreniminde, anne ve kısmen baba anadilini konuşmayı öğrenmekte olan bir bebek için konuşma ve anadil öğretmenidir. Genelde anne ve babaların kendilerinin üstlendikleri rolün farkına varması beklenmez, çünkü bu doğal ve kendiliğinden oluşan bir süreçtir. Ancak anne ve babalara bu sürecin başarılı ve kısa zamanda yaşanmasını özendirmek gerekir. Kısaca olabildiğince erken olduğu takdirde daha iyi ve başarılı dil gelişiminin sağlanacağını anneler ve babalar bilmelidirler. Bir bebeğin konuşmayı doğru öğrenebilmesi için uygun dönem yaşamın ilk 3 ve 4 yılıdır. Bu amaçlanan çocuğa öğrenemeyeceği soyut bir kavramı, örnek olarak bağlılık veya sözde durmak gibi yaşına göre kavraması zor, soyut kavramları bir çocuğa öğretmek değildir. Bunun yanında, bir bebeğe zihninde zaten olabildiği düşünülen (açlık, tokluk, su, süt, anne, baba, hoşlanmak, uyumak, uyanmak vb.) kavramların, doğar doğmaz bebeğe aktarılması gerekir. Bebek doğar doğmaz bu gibi kavramlarla tanışabilir ve bu kavramların karşılığı olan anadilindeki sözcükleri tanımayı öğrenebilir. Bu şu anlama gelebilir. Bir bebeğin duygu ve düşüncelerine empati yaparak, anne ve baba bebeğinin duygu ve düşüncelerini öğrenebilir ve bu duygu ve düşüncelerinin farkında olduğunu bebeğine aktarabilir. Bu süreçte, bebeğin duygu ve düşüncelerini kavrayabilen bir anne (bilişsel beceri), daha sonra bu duygu ve düşüncelerini kendine mal edebilir (duygusal beceri). Dolayısıyla anne kendi dilini bebeğine aktarırken onun duygu ve düşünceleri önce özümlemek, daha sonra da bu duygu ve düşüncelerini anladığını göstermek üzere bebeğine sözlü olarak aktarmalıdır. Bu tarz duygu ve düşünce alışverişi annenin kendi dilini bebeğine aktarabilmesinde olmazsa olmaz bir koşuldur. Eğer duygu ve düşünceler, dilin varlığının ve lisan gereksinmesinin temelini oluşturuyorsa duygu ve düşüncelerin paylaşılması için elbetteki ana iletişim aracı olarak sözel iletişim yolları ve çocuğun ana dili kullanılmalıdır.


Sözel iletişimin temeli, sorulu cevaplı diyalog yöntemidir

Ancak anneler ve babalar, çocuklarıyla yaptıkları her türlü ve her dönemdeki konuşmalarda, yetişkinlerin kendi aralarında kurduğu ve diyalog tarzında sürüp giden ikili soru-yanıt şeklinde konuşmalıdırlar. Anne, bebeğine soru soracak ve onun yanıt vermesini bekleyecektir. Bu durum, bebeğin tek kelime anadilini bilmediği doğumun ilk günleri için bile geçerlidir. Anne, “Karnın mı acıktı bebeğim?” sorusunu soracak, bebeğinin buna bir şekilde yanıt vermesini bekler. Yanıt vermesi için onun yüzüne bakarak yanıtı almaya çalışacaktır. Tek kelime bile konuşamayan bir bebeğin bile diyalog tarzında konuşma ritmine alışması gerekir. Anne sözel veya sözel olmayan tarzda bir yanıt vermeyen bebeğe, karnının acıkmış olabileceğini düşündüğü bir dönemde sorduğu bu sorunun yanıtını alabilmek için memesini bebeğin ağzına uzattığı takdirde eğer bebek memesini emmeye başlarsa, bu takdirde anne, “Hımm benim yavrum çok acıkmış anlaşılan” diyerek, kendi sorusunun karşılığında bebeğin acıktığının farkında olduğunu belirtebilir. Bu şekilde, anne ile bebek, gerçekçi ve iki tarafı da içine alan bir iletişim ortamını kurmuş demektir. Sözlü iletişim, yaşamın bir döneminde temel iletişim tarzı olmalıdır. Sözel olmayan nitelikteki diğer iletişim tarzları ise, sözel iletişimi tamamlayan nitelikte bir işlevi bulunabilir. Oysa bazen anadilini öğrenememiş, işitme kaybı olan bazı çocukların işaret ederek, konuşmaya çalışmaksızın isteklerini belirtme girişiminde bulunduklarını biliyoruz. Bu sözlü olmayan tarzdaki iletişim girişimleri sözlü anadilde iletişiminin yerine daha basit ve daha ilkel iletişim kurma girişimi olabilir ve bu girişim şekli bize, altta yatan önemli sorunların ipucunu verebilir. Bu nedenle eğer sözlü olarak bebeği iletişime sevk etmemize karşın, onda ters yönde bir çabayı gözlüyorsak, bu çabanın olumsuz gelişmelerin habercisi olması mümkündür. Anne bebeğine sözlü iletişim kurulması konusunda iyi bir örnek oluşturacak tarzda iletişim kurabiliyorsa, buna rağmen bebek gözlediği ve örnek alması gereken sözlü iletişim yerine başka tarzdaki iletişim modellerini geliştirmek istiyorsa, bu tarzdaki gelişimin nedenini ortaya çıkartmak için bir profesyonelden yardım talep etmek gerekir. Bu konuda üç büyük şehirde, odyoloji bilim dallarının bulunduğu Üniversite Hastanelerine başvurulması, bunun dışındaki yerleşim birimlerinde ise Kulak Burun Boğaz hekimlerine başvurulması uygun olur. Nedeni anlaşılana dek anne ve babalar, çabalarını sürdürmelidir. Ancak anne ve baba çocuğunu uzmana götürmekle bu konudaki sorumluluğunu devretmiş sayılmazlar, fakat uzmanın gereken işlemleri yerine getirmesini arzu ettiklerini belirtmelidir. Bir bebeğin sağlıklı gelişimini sağlamakla yükümlü olan anne ve baba bu yükümlülüğünü kimseye devredemez. Eninde sonunda bir çocuğun tümüyle sorumluluğu annesinde ve babasındadır ve bu yükümlülük herhangi bir şekilde, herhangi bir profesyonele devredilemez. Anne ve babanın kendi yükümlülüklerini yerine getirmediğine veya kötüye kullandığına karar verilinceye dek, devletin ve devletin sosyal kuruluşlarının çocuğun herhangi bir yükümlülüğü üstlenmesi söz konusu olmamaktadır.Zaman zaman sözel iletişim kurmakta zorluk çeken çocukların, işaret ederek, işaret yoluyla duygu ve düşünceleri ifade etme çabasına girdikleri gözlenmektedir. Bu durum, bebeklerde, üst düzeyde ve karmaşık bir iletişim şekli olan sözlü ve dil kullanımını geliştirici değil, köstekleyici bir girişim sayılmalıdır. İnsanlar arasındaki iletişimde salt el-kol işaretlerinden yararlanılması, geri kalmış bir iletişim tarzıdır. İşaretler, sözleri destekleyici nitelikte gerçekleştiği takdirde anlamı güçlendirebilmekte, fakat tek başlarına anlam ifade etmeleri durumunda yetersiz kalabilmektedir. Bu nedenle iletişim çabası veren bir çocuğun sözlü iletişimde bulunmaya teşvik edilmesine ve uygun sosyal ortama ihtiyacı vardır. Ancak hiçbir zaman, hiçbir şey zorla yaptırılmaya çalışılmaz. Bir çocuk sözcükleri kullanmaya zorlanmamalı, fakat sözcüklerden yararlanarak konuşabileceği gibi ortam hazırlanmalıdır. Uygun ortamın hazırlanması anne ve babaya düşmektedir.


İletişim becerilerinin gelişmesinde masal ve öykülerin rolü olabilir mi?

Anne ve babalar, çok küçük yaşlardan, örneğin 12. ve 14. aylardan itibaren, çocukların iletişim becerisini edinmesine katkı sağlamak üzere gelişim düzeyine uygun masal ve hikaye okuyabilirler. Masal ve öykü okuyarak, çocuklar önce dinleme ve konsantre olmayı, sonra anlama ve konuşmayı öğrenmeye bir adım atmış olurlar. Öykü veya masalları anlatırken sözcüklerin doğru telaffuzuna, söz dizim kurallarına, vurgulara çocuğun yaşına bağlı dil gelişim özelliklerine, jest ve mimikleri uygun kullanmaya, uygun konuşma hızı ile anlatmaya özen gösterilmelidir. Özellikle 2-3 yaşlarından itibaren masal-öykü anlatımıyla sözel dilin gelişiminde ilerlemenin yanısıra, kişilik gelişiminin parçası olan soyut kavramları öğrenmesini sağlar. Bu tarzdaki masal ve öykülerde iyi-kötü, güzel-çirkin, suç-ceza, başarı, ödül, hakkaniyet gibi ahlaki yargıların başka türlü öğrenilmesi yerine masallardan öğrenilmesi daha kolay olacaktır. Bir çocuğun, masal ve öyküler dışında, gerçek hayatta, olumlu-olumsuz birçok kavramla tanışmasını beklemek anlamsızdır.

Ayrıca gecikmiş konuşma, telaffuz bozukluğu (artikulasyon bozukluğu), kekemelik gibi konuşma bozukluk veya sorunlarının düzeltilmesi amacıyla masal ya da öykü anlatma çalışmalarından yararlanılabilir. Ancak masal veya öykünün korku ve şiddeti özendirici unsurlardan arandırılması gerektiği unutulmamalıdır.


İletişim becerilerinin gelişmesinde oyun oynamanın rolü var mıdır?

İletişim becerisinin gelişmesinde, konuşma ve dil yeteneklerinin oluşmasında, diğer bir önemli unsur da, çocukların her yaşta oyun oynamaya önem vermesidir. Oyun oynamak, önce kurallarının konuşulması, daha sonra oyun sırasında oynarken, sonunda da oyunun sonuçlarının yorumlanması sırasında da sözel iletişim becerilerinin yoğun ve verimli bir biçimde kullanılmasını gerektirir. Yaşamın kendi özgü kuralları olan bir oyun olarak da düşünmek olasıdır. Bu görüşün uzantısı olarak çocuklar oyun oynarken yaşama erken adım atmış ve oyun oynama sayesinde sebep-sonuç, çok çalışmakla başarıya ulaşılması, ekip dayanışması gibi kavramlarla tanışırlar ve bunu yoğun bir iletişim içinde kullanırlar. Yoğun olarak sözel iletişim, direk ve kestirmeden iletişim yöntemidir; bu nedenle iletişimin erken ve düzgün gelişebilmesi için mümkün olduğunca erken çocuk toplu ve bireysel oyun oynamaya teşvik edilmelidir.

Aslında doğumuyla birlikte bir bebeğin anadilini öğrenmesi süreci başlamıştır. Fakat her ne nedenle olursa olsun yaşıtlarına benzer bir düzeyde iletişim becerisine erişememiş bir çocuğun ruhsal dünyasını anlayabilmek, bizler için oldukça zordur. Eğer bu durumda olan bir çocuğun duygularını anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış açısından bakmalı, olayları ve kişileri onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirebilmek için, en doğru yol, bu durumdaki çocukların rolüne girmeli, onun duydukları (duyamadıklarını) düşünerek, tepkilerimizi düzenlememiz gerekir. Salt ağız-yüz ve el işaretlerinden yararlanarak duygu ve düşünceleri anlamak, ne derece olasıdır. Eğer iletişim sorunu yaşayan kişinin duygularını ve sıkıntılarını anlayabilmek için zaman zaman o kişinin yaşadıklarını pratik olarak yaşamak gerekebilir.

İŞİTME KAYBI YÖNÜNDEN RİSK ALTINDA OLAN YENİDOĞANLAR

YENİDOĞAN RİSK GURUBU

İŞİTME KAYBI YÖNÜNDEN RİSK ALTINDA OLAN YENİDOĞANLAR

- Ailede kalıtsal, çocuklukta başlayan işitme kaybı öyküsü olması

- Annenin hamileliği sırasında geçirilen kızamık, frengi, toksoplasma ve CMG (cytomegalovirus)gibi enfeksiyonlar

- Bebeğin yüz ve kafatasında, kulak kepçesi ve kulak kanalında gelişimsel anormallikler

- Bebeğin doğum kilosunun 1500 gramdan daha düşük olması

- Kandaki sarılık düzeyinin kan değişimi gerektirecek kadar yükselmesi

- Doğumdan sonraki ilk dakikada 0-4 veya 5.dakikada 0-6'lık apgar skoru

- 5 günden fazla akciğer solunum makinasına bağlı kalmak

- Bebeğin bakteriyel menenjit geçirmiş olması

- İdrar söktürücü veya aminoglikozid tipi antibiyotikler (gentamisin, streptomisin) gibi kulağa zararlı ilaç kullanılması

- Bir sendromu düşündürecek diğer bulgularla birlikte işitme kaybının varlığı

- Tip II nörofibromatosis ve nörodejeneratif rahatsızlıklar

- Östaki tüpü fonksiyonunu etkileyen anatomik deformiteler

- Tekrarlayan veya tedaviye direnç gösteren effüzyonlu otitis media

- Bilinç kaybı veya kafatasında çatlakla birlikte görülen kafa travması

- Ailenin çocuğunda işitme, konuşma, lisan ve/veya zihinsel gelişiminde gerilik fark etmesi

İŞİTME KAYIPLI YENİDOĞANLARDA İŞİTME HABİLİTASYONU NEDİR, NASIL YÜRÜTÜLÜR?


YENİDOĞANDA İŞİTME REHABİLİTASYONU

İŞİTME KAYIPLI YENİDOĞANLARDA İŞİTME HABİLİTASYONU NEDİR, NASIL YÜRÜTÜLÜR?

İşitme kaybı tanısı konan bebeklerin habilitasyonu (işitme cihazı nedir, nasıl verilir, işitme cihazı kullanan bebekler ve ailelerine yapılacak öneriler, ne zaman özel eğitim ve koklear implant )


-İşitme taraması testlerinde normal işitmeyle uyumlu bir sonuç alındığında, anne ve babaya sonucun nasıl açıklaması gerekir?

Tarama testinde normal işitmeyle uyumlu sonuç elde edildiği takdirde bu sonucu açıklamak kolaydır. Ebeveyne “Uyguladığımız işitme taraması testine/testlerine göre sizin bebeğinizin normal işittiğini anlıyoruz. Basit fakat oldukça güvenilir testler olmasına karşın bu testlerin bebeğinizde testlerin uygulandığından sonra çıkabilecek işitme kayıplarını yakalaması beklenmemektedir. Bebeğiniz ilerde menenjit, ağır üst solunum yolu enfeksiyonları, yüksek ateşli havale gibi hastalıklar geçirirse işitmesi etkilenebilir. Ayrıca konuşma gelişimi yaşından çok geri seyrederse de işitme testinin tekrar edilmesini talep etmeniz gerekir. Bu gibi durumlarda tarama testleri değil, ayrıntılı biçimdeki işitme testlerinin uygulanması gerekir” şeklinde bilgi verilir.


-İşitme taramasında normal işitmeyle uyumlu olmayan bir sonuç alındığında anne ve babaya sonucun nasıl açıklaması gerekir?

Tarama testinde normal işitmeyle uyumlu olmayan sonuç elde edildiğinde sonucun açıklanması daha zordur. Anne ve babayı paniğe sokmadan ılımlı şekilde konuşmak mümkündür. Aletin kısıtlılıklarının bulunduğu ve bebeğin dış kulak yoluna sıvı birikmiş olabileceği de gerekirse anlatılmalıdır. Burada bir konuşma örneği sunulacaktır: “İşitme taraması testinde bebeğinizin işitmesinin normal olduğunu kesinleştirmek isterdik. Ancak bu şekilde bir sonuç alamadık. Bu durumda sizi bu testlerin daha ayrıntılı yürütüldüğü bir merkeze göndermemiz gerekiyor. Orada size ayrıntılı işitme testleri yapılarak, daha doyurucu bir sonuç alınacaktır.” tarzında konuşulması uygun olabilir. Sonucun sözel olarak açıklanmasını tarama testlerini gerçekleştirenlerin yapması daha uygundur. Tarama testlerinin sonucunu en iyi yapan bilecektir. Diğer taraftan, anne ve babaya söylenen, bir hastalığın tanısı değil, normal işitmeyle uyumlu olmayan bir sonucun elde edildiğidir.


-Doğumsal sensorinöral işitme kaybının tedavisi var mıdır, işitme kaybı tanısı konan bir bebeğin konuşmayı öğrenmesi sağlanabilir mi?

Doğumsal sensorinöral işitme kaybının geriye döndürülmesi ve normal işitmeye kavuşulması genellikle mümkün değildir. Dolayısıyla tedaviden anlaşılan, işitme kaybının normale dönmesi ise, bu olanaksızdır. Ancak işitme kaybının varlığı, bebeklik özellikle yenidoğan döneminde tanınırsa işitme kaybının devam etmesine karşın bebeğin yaşıtlarına yakın konuşmayı öğrenmesi olanağı vardır. Zaten ülke çapında yürütülen Ulusal Yenidoğan İşitme Taraması programının temel hedefi de doğar doğmaz işitme kaybının tanınması ve ilk altı ay içinde işitme cihazlı veya koklear implantlı özel eğitim sürecinin başlatılmasıdır. Bebeğe ve ailesine yönelik eğitimin erken başlatılması halinde, işitme-konuşma eğitimi açısından aileye ve sosyal güvenlik kuruluşlarına düşen maddi/manevi yük azalacaktır.


-Doğumsal sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bir bebeğin konuşmayı öğrenebilmesi için duyarlı olduğu bir dönem var mıdır; bu dönem nasıl yorumlanmalıdır?

Konuşma sinyallerinin beyne erişebilmesi için beynin maksimum derecede duyarlı olduğu bir dönemin bulunduğu kabul edilmektedir. “Kritik Periyod Teorisine” göre, bir bebeğin anadilini edinebilmesi için, anadil açısından özellikle hayatının ilk 3 yılında uyarılması gerektiği kabul edilmektedir. Eğer anadilin öğrenilmesi isteniyorsa, anadile maruz kalınması gereken yaş dönemi yaşamın ilk 3 yılıdır. Bu dönemde herhangi bir nedenle konuşmanın öğrenilmesinde aksama olursa, konuşma önemli derecede etkilenecektir. Böylesi bir aksamanın yaşamın daha ilerdeki dönemlerinde telafi edilmesi giderek zorlaşmaktadır. Bu nedenle yaşamın ilk 3 yılının duyarlı veya kritik periyod olarak değerlendirilmesi doğru bir yaklaşımdır.


-Sensorinöral işitme kaybı tanısı kesinleşen bebeklerde uygulanan işitme rehabilitasyonu ve işitme habilitasyonu programı nedir, kimlere uygulanır?

Erken çocukluk döneminde, konuşmanın öğrenilmesinden önceki dönemde (4 yaşından önce) işitme kaybı bulunan bebeklerde sözel iletişimin başlatılması ve öğrenilmesi için işitme habilitasyonu, konuşmanın öğrenilmesinden sonraki dönemde (4 yaşından sonra) işitme kaybı beliren hastalarda ise işitme rehabilitasyonu programının yürütülmesi gerekir. Diğer bir deyişle, işitme kaybının ortaya çıkış zamanının hastanın sözel iletişim becerisini edinmesinden önce veya sonra belirmesine göre, işitme rehabilitasyonu veya işitme habilitasyonu programı yürütülür.“İşitme Rehabilitasyonu”, işitme kaybı sonucu yetersiz durumda bulunan sözel iletişim kurma yeteneklerinin yeniden kazanılması sağlamaktır. “İşitme Habilitasyonu” ise işitme kaybından dolayı konuşmayı öğrenememiş bir bebeğe, sözel iletişim becerisini kazanmasını sağlamak üzere bir programın uygulanmasıdır. Her iki durumda da uygulanan programlarda, işitme kaybına bağlı olarak azalmış olan işitme duyarlılığını karşılamak üzere konuşma seslerinin şiddetinin yükseltilerek hastaya iletilmesi gerekir. Konuşma seslerini ileten araç sıklıkla işitme cihazları olabilir. Bu cihazların gücünün yeterli olmaması durumunda ise koklear implanttan yararlanılır. İşitme cihazları veya implantlar, hastalık sonucu yitirilmiş olan işitme duyusunu normale döndürmemekle birlikte, usulune uygun olarak uygulandığı takdirde hastanın konuşma seslerini duyabilmesini sağlarlar.


-Doğuştan bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan bebeklerde ne zaman işitme cihazı ve ne zaman koklear implant uygulanması gerekir?

Doğar doğmaz işitme kaybının varlığı kesinleşen bir bebeğe en kısa zamanda işitme cihazı uygulanır. Özellikle konuşma seslerine en fazla duyarlı olduğu bu dönemde beyin konuşma seslerinden yoksun bırakılmamalıdır. Bu nedenle, yukarda belirtildiği üzere, Ulusal Yenidoğan İşitme Taraması programının temel hedefi, doğar doğmaz işitme kaybının tanınması ve en geç ilk altı ay içinde, bebeğe özel seçilmiş işitme cihazı veya koklear implantın kullanılmasıyla birlikte bebek ve ailesi için özel eğitim sürecinin başlatılmasıdır.

İleri ve çok ileri derecede işitme kayıplı bir bebekte işitme cihazı sıklıkla 3-6 ay kadar kullanılmakta, böylece bebeğin serbest alanda cihazlı ve cihazsız işitme eşiklerinin test edilmesi suretiyle bebeğin gerçek duyma eşiklerine ulaşılmaktadır. İşitme cihazıyla birlikte sözel uyaranlara duyarlılığının gelişmediği anlaşılacak olursa, zaman geçirmeden koklear implant uygulamasına geçilmektedir.

İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARA EĞİTİCİ YAKLAŞIMLAR

İşitme kayıplı çocuklarda eğitim

İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARA EĞİTİCİ YAKLAŞIMLAR

İşitme kaybı bulunan bir bebekte konuşmanın öğrenilmesini etkileyen faktörler neler olabilir?

Bir bebeğin konuşmayı öğrenebilmesi için normal veya normale yakın işitme, normal sınırlarda zeka, konuşmayı düzenleyen sinir ve kas yapıları ile ses çıkarma ve konuşma organı olarak görev yapan akciğerlerin ve soluk borusunun normalliği, uygun bir anadil konuşma ortamı, yakın çevrenin sevgisi ve ilgisi ile bunlardan ayrı olarak çocuğun coşku gelişiminin normal sınırlarda olması gerekmektedir.

Diğer bir deyişle konuşmayı öğrenebilmek için çocuk ;

- Uygun bir sözel iletişim ortamı ve anadilden zengin konuşma ortamı içinde yaşamalı,

- Konuşmayı çözmek ve üretebilmek için sağlıklı bir biyolojik donanıma sahip olmalı,

- Dil girdilerini algılamak için göz ve kulak gibi duysal organları sağlıklı işlev göstermeli,

- Dilin temel yapılarını fark edebilecek ve öğrenebilecek yeterli zihinsel kapasiteye sahip olmalıdır.


Doğuştan işitme kayıplı bebklerin en temel sorunları, konuşma seslerine dikkat etme ve dinleme alışkanlıklarının bulunmamasıdır

İşitme kayıplı çocuklar, konuşma seslerini tam duyamadıklarından dolayı, ortam gürültüsüyle aynı zamana denk gelen konuşma seslerinin varlığını zorlukla fark ederler. Bu bir anlamda işitme kayıplı bebeklerde dinleme sorununa neden olmaktadır. İşitme kayıplı çocuklar bulundukları iletişim ortamında konuşma seslerine dikkat etme yönünden sorunları vardır ve ne zaman sözel iletişim yönünden dinleme desteğine ihtiyaç duyarlar. Ortam gürültüsü konuşma seslerini maskeleyerek işitme cihazının etkinliğini azaltır. Tüm engelli çocuklar özel eğitim ihtiyacı duyarlar. Bu nedenle her bir işitme engelli bebek için durumuna özel olarak tanımlanmış, değerlendirilmiş ve özgür eğitim kolları ile donanımlı bir eğitim ortamı oluşturulmalıdır. Doğuştan işitme kayıplı bebeklerin erken tanınan ve eğitime tabi tutulanlarla geç tanınan ve eğitime tabi tutulanların seyri birbirinden farklı seyredecektir.


İLETİŞİM YÖNTEMLERİ

İşitme engelli çocuklarda okulda özellikle okul öncesi sınıflarda konuşarak iletişim önerilmektedir. Konuşma ve dudak okuma geliştirilmelidir.

Total iletişim hem işitsel, hem de işitsel olmayan öğelerin örneğin işaret dilinin birarada ve uygun şekilde kullanılmasını amaçlayarak iletişim kurulmasını sağlamaktır. Çok ileri derecede işitme kayıplıların etkin iletişim sağlayabilmesi amacıyla geliştirilmiştir.

Total iletişimde birçok öğretmen, çocuk için temel hedefin konuşmak olduğunu bildirmişlerdir. Çocuğun işitmesinin kalıntısının etkin kullanımı ve konuşmayı geliştirebilmesi için eğitim programına ailenin de katılması gerekir. Ancak çoğu ülkede yapılan çalışmalar sonucunda total iletişim metodunun çok etkin kullanılamadığı için eğitim problemini tamamen çözemediği ortaya konmuştur. Örneğin işitsel ve işitsel olmayan öğelerin eşzamanlı sunulması genellikle önemli bir engel yaratır.

Eğer çocukta rezidüel işitme yoksa konuşma dudak okumayla geliştirilebilir. Bu yöntem konuşmaya uyumlu el hareketlerini gerektirir.

İşitme kayıplı çocuklar dinleme yeteneğinin gelişmesinde özel uyarı ve eğitime ihtiyaç duyarlar. Anadil, konuşma ve dinleme eğitimi erken başlamalıdır. Özellikle dinleme işitmeyi stimüle eder. İşitme engelli çocukların eğitim gördüğü sınıfın akustiği çok önemlidir.

Teknolojinin gelişimi bu ayarı yapmak için iki alternatif sunmuştur.

1) Eğitimin sürdürüldüğü ortamın akustiğinin uygun bir biçimde düzenlenir;

2. İŞitme cihazına ek olarak radyo frekans (FM) sistemi kullanılarak konuşma seslerinin anlaşılmasının gürültüden daha az etkilenmesini sağlayıcı sistemlerden yararlanılır.

3. Her iki kulakta da mevcut olan ileri veya çok ileri derecede işitme kaybı, koklear implant kullanılmasını gerektirebilir.

Sonuç olarak, doğumsal sensorinöral işitme kayıplı bir çocuğun konuşmayı edinebilmesi, uygun seçilmiş işitme cihazlarını veya koklear implantı kullanarak işitme-konuşma eğitimine tabi tutulabilmesine bağlıdır .


KONUŞMA EĞİTİMİ

Eğitim, günlük evde gerçekleşen aktiviteler etrafında planlanmalıdır. Profesyonel tarafından tek gün, aile tarafından her gün gerçekleştirilmelidir. Eğitimci, içinde objelerin bulunduğu çantalar hazırlayabilir, aile bu objeleri tek tek çıkartıp çocuğa verirken ismini ve tanımını yapmalıdır. “Bu bir sabun. Bu sabun çok ağır!” gibi.

Dil hedefleri zamanla daha kompleks olsa da aktiviteler yükleyici olmalıdır. Aile çocuğun dikkatini ses çekebilmeli, nesnenin ismini ve tanımını yapmalı veya zemindeki sesi kontrol edebilmeli.

Aile, çocuğun çevresindeki ilk doktordur. Çocuğun yanıtlarını ilk değerlendirecek kişi onlardır. Terapist ise uyumları, destek gruplarını katılımları, bireysel çabaları rehabilitasyonun başarısındaki en önemli etkendir.

İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLAR VE KONUŞMA GELİŞİMİ

İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLAR VE KONUŞMA GELİŞİMİ

İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARIN KONUŞMA GELİŞİMİ

İşitme kayıplı çocuklardaki konuşma gelişimi için profesyonellerin geliştirdiği eğitim programları çerçevesinde özel sınıflar oluşturulmalıdır.


BİR DUYUSAL-MOTOR SÜREÇ OLARAK KONUŞMA

İnsanların konuşmayı anlayabilmeleri için kulakları, gözleri, konuşmayla gönderilen mesaj araştırabilmeli, ayırt edebilmeli ve anlayabilmelidir. Çocukta konuşma eğitiminin başarısı işitme kaybının derecesine ve eğitim veya rehabilitasyon programının tipine bağlıdır.

Orta (50-70 dB HL) ve ileri (70-90 dB HL) işitme kayıplı çocuklar cihazlandığında ve uygun şekilde motive edildiklerinde mevcut işitmeleriyle konuşmaları kendiliğinden gelişebilir. İşitme kayıplı çocuklarda erken başlayan konuşma eğitimi süreci, normale yakın konuşmanın sağlanabilmesine yardımcı olur.

İşitme engelli çocuklara konuşmanını öğretilmesinde kullanılacak geleneksel yöntemde, öncelikle doğal seslerin birbirinden ayrı olarak üretiminin gelişimi ve bunların daha sonra kombine edilerek heceler, kelimeler ve cümlelere dönüştürülmesi gerçekleştirilir

Eğitime başlama yaşı konuşma gelişimini çok fazla etkiler. Temel olarak işitme engelli çocuğa özel programlar geliştirilmelidir. Çocuk konuşmayla iletişime yöneltilmeli ve iletişim çalışmaları hemen hemen her gün yapılmalıdır.


İŞİTME ENGELLİDE KONUŞMA GELİŞİMİNİN İYİ OLABİLMESİNİN KOŞULLARI

- İşitme kaybının mümkün olduğunca erken tanınması ve uygun girişimlerin yapılması

- Uygun işitme cihazların önerilerek etkin olarak kullanılması

- Görme ve konuşmanın entegre edilmesi

- İşitme cihazından etkin yararlanılarak konuşma eğitiminin düzenlenmesi

- Periyodik değerlendirmelerin yapılması


İŞİTME GELİŞİM ÖGELERİ

İlk yıl, tarafından sözel uyaranları dinleme yılı olarak tanımlanmıştır. Birinci yılın sonlarına doğru kendi cıvıldama sesleri tarafından beyindeki kinestetik feedback fonksiyonların ve işitsel fonksiyonların birleştiği en önemli fonksiyonel aktivite olarak tanımlanmıştır. İşitsel gelişimin anahtar öğeleri aşağıda sıralanmıştır:

1. KEŞFETME : Bu dönemde çocuk ses varlığına veya yokluğuna yanıt verir. Bu düzey, işitme kayıplı çoğu çocukta sadece işitme cihazı. ile olur. Aileler ilk geri bildirim mekanizmayı oluşturmakla görevlidirler.

2. AYIRDETME : Sesler arasındaki farklar belirlenir.

3. TANIMLAMA : Çocuğun özel sesleri tekrarlamaya başladığı dönemdir. Hafıza gerektirir. Bazı sesleri taklit edebilir.

4. ANLAMA : Çocuğun çevresindeki dil ile ilgili veya dil ile ilgili olmayan sesleri, akustik sinyalleri anlama fazıdır. İşitsel gelişimin son ve en komplike fazıdır. En iyi işitme cihazı seçimi çözüm değildir. Çocuğun dinlemeyi ve konuşmayı mutlaka öğrenmesi gerekir.


KEŞFETME: Çünkü keşfetme işitme yeteneğinin gelişimi ilk basamağıdır. Aile cihazı çocuğun uyanması ile beraber takar, açık ve iyi artiküle edilmiş konuşma yaparlar, fondaki gürültüyü azaltılan çocuğun cihazından veya işitme cihazı düzeyinden 3 adım uzaklıkta dururlar.

- Herhangi bir sese yönel, onu taklit et

- Sesi isimlendir

- Sesi ilişkilendirir.


EV İÇİ UYGULAMALAR

Mutfakta ev eşyalarını kullanarak eğitimci anneyi bir sesi dinlemek için uyarıyor, sonra herhangi sesli bir cihazı çalıştırıyor. Eğitimci, çocuğa kulağını işaret ederek dinle komutu veriyor, sesi isimlendirip anneyle ilişkilendiriyor ve sesi taklit ediyor. Bu uygulama her hafta tekrarlanıyor. Aile oyun tarzında bunu her gün denerse çok daha başarılı olacaktır.


İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARDA DİL GELİŞİMİ

Dil gelişimi işitsel, sosyal, motor, kendine bakım ve anlama ve idrak etme yeteneğine dayalı olan fonksiyonların bütünleşmesiyle ilişki halindedir ve ailenin çocuklarıyla karşılıklı etkileşimde bulunularak uyarılır.


İŞİTME KAYBININ ETKİSİ

Uygun amplifikasyonla çocuğun işitsel sinyalleri alması ve yanıt vermesi sağlanmalıdır. Ailenin bilinçlenmesi ve profosyoneller tarafından eğitilmesi gerekir.

Bebeklik döneminden itibren konuşmaya ilişkin bir sorunun bulunduğu yönündeki kriterler nelerdir?

- Bebeklik döneminden itibaren, bebeğiniz hafif uykusundayken veya uykuya dalarken yanında yüksek sesle konuşulunca uyanıyor mu? (Uyanmıyorsa işitme kaybı olabilir mi?)

- İlk 6 aylık dönemindeyken bebeğiniz, çevresindeyken annesinin çıkardığı sese yöneliyor ve sesin kaynağını arama çabası gösteriyor mu? Genellikle bebekler 4.-5.-6. aylarda yattığı yerden annelerinin sesini duyduklarında annesine doğru yönelirler. (Yönelme olmuyorsa işitme kaybı olabilir mi?)

- Çocuğunuz 9 aylık olduktan sonra ismi söylendiğinde dönüp bakıyor mu? (İsmine ilgi göstermiyorsa işitme kaybı veya iletişim kurma sorunları olabilir mi?)

- Çocuğunuza 9., 10. veya 11. aylarda sizin çıkarttığınız herhangi bir sesi çıkartmak için çaba gösteriyor veya sesinizi taklit etme çabası gösteriyor mu? (Bu çabaları göstermiyorsa işitme kaybı olabilir mi?)

- Bebeklerin 8.-9. aylardan itibaren annesinin basit kısa bazı kelimelerini tekrarlayabilmesi beklenir. (Yapamıyorsa işitme kaybı veya zihinsel gelişim geriliği olabilir mi?)

- Çocuğunuz 20-24 aylık olmuşsa anlaşılabilir ve yerinde kullanılan bir sözcüğün üretilmiş olması gerekir. (İşitme kaybı veya gelişim geriliği olabilir mi?)

- 28 ve 32 aylardaki bir çocuğun 2-3 kelimelik cümleler kurabilmesi beklenir. (Bu gözlenmiyorsa işitme kaybı, gelişim geriliği veya iletişim kurma sorunları olabilir mi?)

Yukarda yaş gruplarına göre sıralanmış olan dil ve konuşmanın gelişim basamaklarının sağlıklı takip edilmesi önerilir. Eğer bu basamakların yukardaki sırayı izliyorsa bu konuşmada gecikmeyi işaret edebilir. Bu ve benzeri durumlarda dil ve konuşmanın gelişiminde sorunun bulunabileceğini gözönüne alarak çocuğun konuşmasının neden geri kaldığını anlamak üzere bir profesyonel desteğe gereksinme doğacaktır.


Bebekte konuşmanın öğrenilmesini etkileyen faktörler nelerdir?

Bir bebeğin konuşmayı doğru bir biçimde öğrenebilmesi için birtakım vücut yapılarının ve işlevlerinin normal olması gerekir. Bu yapılar, normal işiten kulaklar, normal zeka, konusmayı düzenleyen sinir ve kas yapıları, ses çıkarma ve konusma organı olarak görev yapan akciğerler ve soluk borusu, uygun bir anadil konuşma ortamı, yakın çevrenin sevgisi ve ilgisi ve bunlardan ayrı olarak çocuğun çoşku gelişiminin normal olması gerekir.

- Konuşmayı öğrenebilmek için; çocuk

- Uygun bir ortamda, dille karşılaşmalıdır

- Konuşmayı çözmek ve üretebilmek için sağlıklı bir biyolojik donanımı olmalıdır.

- Dil girdilerini algılamak için göz ve kulak gibi duysal organları sağlıklı işlev göstermelidir.

- Dilin temel yapılarını farkedebilecek ve öğrenebilecek zininsel kapasitesi olmalıdır.

- Konuşma seslerini çıkarabilecek yeterli konuşma organları olmalıdır.

Yukarda sıralanan yapıların normal olması dışında ayrıca konuşmayı engelleyecek hastalıkların bulunmaması gerekir. Bu hastalıklar, zeka geriligi, isitme kaybı, dudak veya damak yarığı gibi hastalıklar, otizm, dil ve konuşma hastalıkları


Bebeklerde konuşma ve iletişimi bozan hastalıklardan en sık karşılaşılan hastalıklar ve bunlardan tanınması kolay olanlar hangileridir?

Gelişim geriliği ve işitme kaybı.


Bir bebekte işitme kaybının tanınması için konuşmanın gelişimin izlemek doğru bir yöntem midir?

Hayır, uygun değildir. Konuşmanın geri olduğu anlaşıldıktan sonra, yani 2-3 yaşlarına gelindiğinde konuşmayı öğrenmek için gerekli olan zaman aralığı daralmıştır.Eğer konuşmada gecikmeye dayanarak işitme kaybının erken tanınamıyorsa, hangi belirtilere bakarak işitme kaybının erken tanısı mümkündür?

Aileler bebeklerinde konusmanın öğrenilmesinde gecikme olup olmadığına da dikkat edebilirler, fakat erken farketmek icin daha cok insan sesine reaksiyon verip vermediği irdelenmelidir. İlk altı ayda agulama sesi normal işitenlerde de işitme kayıplılarda da hemen hemen aynı olduğu için salt bu seslere bakarak işitme kaybı tanınamaz. Ancak bu aylarda bebeğin görmesi mümkün olmadığı bir noktadan cikarilan sese bebegin başını çevirip çevirmediği, gözlerini kırkıp kırpmadığı gibi tepkiler değerli ipuçlarını verebilir.


İşitme kaybını doktora danışmadan annelerin tanıması mümkün müdür?

Ailelerin kendi başlarına yapabilecekleri ve isitme kaybından kuşkulanmak için yardımcı olabilecek bazi gözlemlerin oldukca yararlı olduğunu söyleyebiliriz


Bebeklik döneminden itibaren bir kulağının üstüne yatar pozisyonda uykuya dalarken, annesinin 1 metre uzaklıktan söylediği orta şiddetteki a\e\i\u\o\s\z seslerini duyunca uykusundan uyanıyor mu?

Altıncı ayından sonra yandan ve arkadan gelen orta şiddetteki seslere doğru yönelebiliyor mu?

Dokuzuncu ayından sonra ismine dönüp bakıyor mu?

Bir yaşını tamamlayınca anlamlı bir sözcük üretebiliyor mu?

1.5 yaşını aştıktan sonra söylenen bir komutu yerine getirebiliyor mu?

İşitme kaybının önlenmesi kolay olmuyorsa, işitme kaybına erken tanı konmasının ne gibi avantajları olabilir?

Erken tanındığı zaman beyin henuz konuşmayı ögrenmek icin gelişimini henüz tamamlamamıştır. Konuşmanın öğrenilmesi icin önemli ve duyarlı dönem henüz atlatılmamıştır. İşte bu dönemde konuşmanın öğrenilmesi için konuşma seslerinin iletilmesi ve eğitiminin işe yaraması ve bebeklerin normallere yakın konuşabilmesi söz konusudur, yoksa 5 yaşından itibaren başlayarak bir bebeğe konuşmayı duyurmak ve öğretirken zorluklarla karşılaşılacaktır. Kosullar, erken tanı, gerekirse tibbi tedavi\ uygun şekilde işitme cihazına kavuşturulması ve ailenin ve bebegin özel konuşma eğitimine tabi tutulmasıdır.


Doğumsal işitme kayıpları annenin doğumdaki yaşadığı tıbbi sorunlara mı bağlıdır, yoksa kontrol edilemeyen kalıtımsal faktörlere mi bağlıdır?

Sosyoekenomik yönden geri yörelerdeki annelerin bebeklerinde hem edinsel hem kalıtımsal faktörler, ileri yörelerdekinde ise özellikle kalıtımsal faktörler ön plana çıkmaktadır.


Bir bebekte işitme kayıplı zamanında tanındığı takdirde bu bebek hangi süreçlerden geçerek konuşmayı öğrenebilir?

Önce anne ve babasının konuşmasını taklit ederek konuşmayı öğrenmesini sağlayabiliriz. Adeta bir papağan gibi anlamadan konuşmayı taklit etmesi yanlıstır. Bebeğe ikili diyaloga dayalı cağdaş ve uygar iletişim ortamı yaratarak konuşmayı öğrenmesini sağlayabiliriz.


1. İletişim bozukluklarına neden olan tablolar:

Zihinsel Engel
İletişimde bozukluk mental retardasyonun (zihinsel gerilik) çoğunlukla ilk belirtilerinden biridir. Retarde çocuklar çoğunlukla normal zamanında konuşmaya başlayamadıklarında tanınırlar. Retarde çocukların dil kazanma aşamaları genelde normal aşamaları izler, fakat bazı farklılıklar olabilir. Bazen zihinsel yaşın altında dil gelişimi olabilir. Mental retardasyon olgularında fonolojik hatalar yaygındır. Yaygın iki mental retardasyon sendromu olan Down Sendromu ve Fragile X Sendromu'nda dil gelişiminde çeşitli problemler sık görülür.

İşitme Engeli
İşitme engelli çocuklarda işitsel yoldan dil girdisi olmadığından dolayı dil bozukluklarına yatkınlık vardır. İşitme engeli olan çocuklarda lisanın kazanılması gecikmekle birlikte, normal işiten çocuklarla aynı genel basamakları izler ve gecikmeler tüm alanları etkiler: Artikülasyon, dili algılama ve sözel anlatım iletişimi ve oral ve yazılı dil etkilenir.

Psikiyatrik bozukluklar
Sosyal-davranışsal ve emosyonel bozukluklarla iletişim problemleri sık olarak bir arada görülür. Davranış sorunları, ADHD, anksiyete ve affektif bozukluklar konuşma ve dil bozuklukları ile birlikte sık görülürler.

İletişim eksiklikleri ile en tutarlı ilişkisi olan psikiyatrik bozukluk otizm ya da yaygın gelişimsel bozukluk tur. İletişim problemleri (dil gelişiminde belirgin gecikme, nonverbal iletişim yokluğu, konuşmayı sürdürememe, idiyosinkratik bir dilin basmakalıp ve tekrarlayıcı şekilde kullanımı sosyal iletişimde dili anormal kullanma) yaygın gelişimsel bozuklukların tanı kriterleri arasındadır.


İletişim işlevinin edinsel bozuklukları

- Odaksal lezyonlar: Çok çeşitli nedenlere bağlı olabilir (tümörler, enfeksiyonlar (menenjit gibi), radyasyon tedavisi alanlarda, travmatik beyin hasarı)

- Çevresel bileşeni olan bozukluklar:

- Annenin gebelik sürecinde alkol kullanması

- Madde kullanımı olan annelerin çocukları

- Kötü muamele, ihmal, istismar uygulamaları


2. Özgül konuşma ve dil bozuklukları

Özgül konuşma bozuklukları

Kekemelik
Ses ya da hecelerin tekrarı veya uzatılması şeklinde ortaya çıkan konuşma bozukluğudur. Bloklar, tereddütler ya da gergin duraklamalar akıcılıkta bozulmaya yol açabilir.

Fonolojik bozukluk
(veya artikülasyon bozukluğu)
gelişimsel olarak beklenen konuşma seslerinin çıkarılmasındaki bozukluktur.


Özgül dil bozuklukları

Sözel anlatım bozukluğu

Karışık dili algılama ve sözel anlatım bozukluğu


Selektif mutizm
Belirli bir ya da birkaç iletişim ortamında konuşamama. DSM-IV'de iletişim bozuklukları dışında yer almaktadır.


Bir anne bebeklik döneminden itibaren çocuğunda işitme kaybının olup olmadığını araştırabilir mi?

Normal işiten bir bebeğin uykuya dalma sırasında, annesinin veya babasının sesiyle uyanması beklenir. Sessiz bir ortamda uykuya dalarken annesinin sesini duyunca uyanan bir bebeğin en az bir kulağında işitme kaybının bulunmadığına kanaat getirilir. Bu şekilde gözlem sırasında çocuğun gözlerinin kapalı iken, çevrede bulunan annenin bebeğine a,e,i,o,s,z gibi sesleri normal şiddette söylemesi sonucunda hafif uykuda iken uyanması veya gözlerini aralaması gibi bir tepkisinin gözlenmesi olumlu bir işaret sayılmalıdır. Anne bebekten 1,5 metre kadar uzakta duruyorken normal konuşma sesiyle ve bağırmaksızın bazı sesleri çıkarması sonucunda çocuğun tek kulağı açıkta, diğer kulağı yastıkla kapalı iken açıktaki kulakla duyması gerekir. Eğer bu şekilde her iik kulağına 1,5 m uzaktan seslerle uyandığı anlaşılırsa bu bebeğin ileri derecede bir işitme kaybının bulunması beklenmez.


Türkiye'de işitme kaybı, diğer ülkelere kıyasla daha farklı bir sıklıkta mıdır?

Ülkemizde evde ve sağlıksız doğumların sıklığı, akraba evliliklerinin sıklığı gibi faktörlerin bulunduğu gözönüne alınacak olursa, doğumsal işitme kayıplarının oldukça sık olduğu anlaşılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerinde 1000'de 3-4 iken ülkemizde tüm yenidoğanların içinde 1000'de 2-3 oranında olduğu belirlenmistir. Yenidoğan yoğun bakım servislerinde bu oran 100'de 1'lere kadar yükselebilmektedir.
İşitme kaybı bir tür iletişim bozukluğu yapan bir hastalık ise bunun giderilmesi mi, yoksa önlenmesi mi daha kolay ve ekonomiktir?


Dil gelişiminde gecikme ile dil ve konuşma bozukluğu ayrımı nasıl yapılmalıdır?

a) Dil gelişiminde bir gecikme gösteren bir çocuk, dilin normal gelişim basamaklarını yaşamakta ancak bunu gecikmeli olarak yaşamaktadır. Akranlarıyla karşılaştırıldığında dil basamaklarını geç olarak aşmaktadır. Gecikme bellibaşlı üç şekilde olabilir:

Konuşmanın başlangıcında gecikme

Konuşmanın öğrenilmesinde yavaşlık

Normal başlangıca rağmen erişkindeki dil becerilerine kavuşamadan konuşmanın gelişiminin duraklaması olabilir.

b) Dil-konuşma bozukluğunda ise, normal kabul edilen çocuğun akranlarının yaşamadığı bir tarzın benimsenmesi, yani konuşmanın
sapması söz konusudur.


Bebeklik çağında konuşmayı etkileyen koşullar ve hastalıklar

Bebeklik çağında konuşmayı etkileyen koşullar ve hastalık Bozukluğun Nedeni

a) Olumsuz sosyal çevreye bağlı etkiler Çevresel etki

b) Psikososyal yalnızlığa bağlı etkiler Çevresel etki

c) Zekayla ilişkili koşullar Genetik etki

d) Otistik özellikler Genetik hastalık?

e) İşitme kaybı Genetik / Edinsel

f) Salt konuşma ve dil geriliği tablosu Genetik?

g) Zihinsel gelişme geriliği Genetik? Yapısal?

h) Beyin felci ve spastik hastalık Yapısal/ Edinsel